21 Ağustos 2009 Cuma

Galatasaray 5 - 0 Levadia Tallinn // Bizim ''Bolt''


Bu sene kazandığımız birçok maçın ardından söylenilen en önemli sözlerden biri '' Kalite farkı ''. Ama bunu her seferinde tekrarlamaları artık kabak tadı vermeye başladı. Ünlü futbol üstadı(!) Sergen Yalçın Bey de '' Patates takım '' tabiri ile bizleri de aydınlatmıştı. Bir yandan günümüz futbolunda büyük-küçük takım ayrımı yok nidaları duyulurken, diğer taraftan da alınan galibiyetler sonrasın da bu tarz söylemler ortaya çıkıyor. İlk önce öğrenilmesi gerek olay rakiplere saygı duymaktır. Bu bir teknik direktörün de takımın da önceliklerindendir. Yıllardan beri Avrupa maçlarından önce rakip takım teknik adamlarının bizi övmesi ön plana çıkarılırken, şu günlerde Rijkaard'ın rakip takım için söylediği sözleri eleştirilir oldu. Bu takımın yeni bir sisteme adapte olmaya çalıştığı, daha yeni bir takım oldukları göz ardı edilip '' Zayıf rakip '' balşığı altında inceden giydiriyorlar ve alınan sonuçları küçümsüyorlar.


Levadia kalite baz alındığında Galatasaray'a hafif gelecek bir takımdır, doğru. Ancak bu Galatasaray'ın aldığı galibiyetin önemsizliğini göstermez. Levadia şuanda çok daha hazır, ligin yenilgi almamış bir takım. Ligin kalitesi tartışılır. Ancak sonuç olarak ortada bir başarı var. Ve Levadia fiziksel durum itibari ile daha dirençli bir takım. Geriye dönüp bakıldığında da Avrupa'da ciddi bir başarıları olmamalarına rağmen Shakhtar maçları dışında aldıkları farklı yenilgiler yok. Ve ne olursa olsun bu tarz dirençli, savunmada sertlik gösteren, form yakalamış ekiplere karşı farklı galibiyet almak zordur. Açıkçası ben 5-0 gibi bir skor beklemiyordum. Kazanacağımız ortadaydı. Ama böyle farklı bir galibiyet gerçekten takdir edilmesi gereken bir durum.

Galatasaray'ın eksikleri hakkında en çok konuşulan konular savunma hattı ve orta saha direnci. Açık söylemek gerekirse savunma konusunda benim de kuşkularım vardı. Gökhan-Servet stoper ikilisinin şüpheler oluşturduğu açık bir gerçek. Ancak gitgide uyumlarını arttırıyorlar. Ve de takımda oynalınan oyun da onlara fazla iş bırakmıyor. Hızlı oyunculara karşı sorun yaşayabilirler. Ama bu henüz net görülmüş bir durum değil. Ukrayna maçında Sheva ile birkaç kez açıkta yakalanmalarına rağmen fırsat vermediler. İlerleyen zamanlarda bunu daha iyi görebiliriz. Böyle bir durumda Emre Güngör de alternatif olarak kenarda bekliyor. Orta sahada ise Ayhan ve Mustafa'nın zorluk derecesi yüksek maçlarda zorlanacağı söyleniyor. İki kişinin defans yükü kaldıramayacakları söyleniyor. Ama şu unutulmamalı: Galatasaray oyunu dar bir alanda oynayacak ve topu kolay kolay rakibe vermeyecek. Sistem işlediği tkadirde bu pek fazla sorun olmayacaktır.

Maçla ilgili birkaç kelam edelim...

Öncelikle bu tarz kapanan takımlara karşı ilk golü bulmak önemlidir. Rakibin direncinin fazla artmasına sebep vermeden ilk yarıyı 2-0 önde kapamak ve turu burda bitirmek güzeldi. Rijkaard maça kendi kafasındaki ideal defans 4'lüsü ile başladı. Zaten maç boyu Leo'ya da defans elemanlarına da pek iş düşmedi. Gökhan'ı bu maçta beğendim. Hani '' Galatasaray havası başkadır '' sözü vardır ya onun bir versiyonunu da Gökhan'da izliyoruz. Elinden geleni yapıyor. Ve birkaç pozisyon hariç takım oyununa sadık kalıp pasa sayalı oyuna devam ettiler. Leo da gelen pozisyonların çoğunu rakip baskısı olsa dahi ayağa oynamaya çalışarak oyuna soktu. Maç boyunca Leo'yu yerinden oynatacak tek pozisyon ani kullanılan serbest vuruş oldu.

Gökhan-Servet ikilisinin uyumunun yanında Hakan Balta'nın da istikrarı devam ediyordu. Defans bloğunda yapılan paslaşmalar ile oyunu bir ileri bölgeye taşımada yardımcı oldular. Hakan'ın kanadından ilk yarıda pek etkili olamasak da zaman zaman o bölgeden iyi geldik. Sağ tarafta ise Sabri yine bildiğimiz gibi. Onun hakkında birşeyler söylemekten yoruldum artık. Top yağına geldiğinde '' Eyvah(!) '' dememek elde değil. Gereksiz hareketler yapıyor. Zaten Ayhan maç içinde onu uyardı. Sabri-Keita ikilisinden ziyade Uğur-Keita ikilisinin daha etkili olacağını düşünüyorum. Uğur hem daha dengeli hem de oyun zekası daha gelişmiş bir oyuncu. Temposunu da yavaş yavaş kazanmaya başladı. Onu sağ bekte görmek güzel olacak. Ayrıca sol bekte alternatifsiz gibi görünen Hakan Balta'nın tarafına bir Caner takviyesi de konuşuluyor. Olası bir Caner takviyesi Galatasaray'ın seçeneklerini de arttıracaktır. Caner'i hem sol bekte bir alternatif hem de sol kulvarın her pozisyonunda oynayabilecek ayağına hakim, tekniği yüksek bir joker oyuncu olarak görebiliriz.

Orta sahada Mustafa üstüne koyarak devam ediyor. Transfer edildiğinde bir rotasyon oyuncusu olarak düşünülürken şartlar gereği 11'e yerleşti ve kolay kolay bırakacağa da benzemiyor. Mustafa üzerine düşen görevi yapıyor. Aldığı topları boş arkadaşına aktarıyor. Tek söylenilecek konu biraz daha hızlı oynaması. Zaman zaman gereksiz oyalanıyor ve bu da pas vereceği arkadaşının pozisyonunu kaybetmesine neden oluyor. Ancak dediğim gibi görevini yerine getirmek için tüm gayreti ile oynuyor. Ayhan da bu takım için önemli bir oyuncu. Pas trafiğini yönlendirme ve ileri uç ile bağlantının sağlanmasında önemli rol üstlenen bir oyuncu. Yine takımın iyilerindendi. O da zaman zaman ayağında fazla top tutuyor. Ancak bu zamanla giderilebilecek bir durum.

Arda takımı yine iyi bir şekilde yönlendirdi. Sorumluluk alıyor ve kazanmayı arzuluyor. Bu maçta zaman zaman topla fazla oyalandı. Ancak yaptığı estetik hareketler izleyenlere zevk verdi. Takım içindeki dinamizm çerçevesinde ortada, sağda ve solda dönüşümlü olarak oynadı. Maç içinde kendini daha rahat hissettiği için sol tarafa yakın oynuyor. Ancak bu esnada görevini aksatmıyor. Zaman zaman Keita ile birlikte iyi kombinasyonlar oluşturdu. Aldığı görevi ahkkı ile yerine getirmeye devam ediyor. Bir pozisyonda karnına tekme atan kaleci ile bir diyalogu vardı. Her ne kadara haklı olsa da biraz daha sakin olması gerekir.

Aydın maçta fazla etkili değildi. Tallinn'in kalabalık savunmasının arasında alan bulmakta zorlandı. Elinden geleni yine de yaptı. Ancak daha iyi olmalı. Rijkaard ona güveniyor. Bu güvencini de Kewell gibi bir oyuncuyu kesip onu oynatarak gösteriyor. Bunun hakkını vermeli. Gayretinin yanına üretkenliğini de koymalaı. Her maç Netanya karşısında oynadığı gibi oynamasını beklemiyoruz. Ama bir istikrar yakalamalı ve daha etkili olmalı.

Baros her zaman olduğu gibi mücadelesini veriyor. Sert ve kalabalık Tallinn defansı arasında üretken olmakta zorlandı. Bu yüzden kenardan gelen talimat üzerine sol tarafa geçti. Sol tarafta daha etkili olsa da henüz istenilen düzeyde değil. Attığı penaltı onun için iyi oldu. Henüz form olarak istenilen seviyede değil. Gol attıkça kendine gelecektir.

Ve maçın yıldızı...


'' Popito ''... Bizim ''Bolt'' demek heralde pek yanlış olmaz. Öyle bir süratleniyor ki yakalamak imkansız gibi bir durum. Yıllardan beri Sabri'nin hızından çekmiş olan bu taraftara ilaç gibi geldi. Gerçek bir yıldız olduğunu her fırsatta gösteriyor. Hem hücum yönünde hem de savunma yönünde görevlerini yerine getiriyor. Mücadelesini veriyor. Dün akşam attığı iki gol ile Levadia'nın dirincini kırdı. Topla oynamayı seviyor ama top da onun ayağında olmayı seviyor. Adeta topla yapışık. Aldığı her topta pozitif işler yapma gayretinde. Rakibinin üstüne gidiyor. Hızının yanında top tekniği ve fiziki güçlülüğü onu özel kılıyor. Şut atıyor, adam geçiyor, dikine oynuyor, defansa geliyor, mücadele ediyor...

Hakkında ne söylesek boş olur. Golden sonra attığı taklaları bu sene sık sık izleyeceğiz. Ayrıca taraftar ile olan iletişimi de mükemmel. Golden sonra hem arkadaşları ile hem tribünler ile hem de teknik ekip ile sevincini yaşıyor. Yıldız bir futbolcudan öte özel ve güzel bir insan. İyiki varsın Keita demekten başka birşey kalmıyor.

Gecenin başka güzelliklerinden biri de Elano'nun forma giymesi idi. 20 dk izleme fırsatı bulduk. Henüz hazır olmadığı ortada. O da bu takıma girdiğinde herşey daha da güzel olacaktır. Ancak üzerinde fazla baskı yaratmamak gerekli. Biraz rahatlamasına imkan verilmeli. Beklentilere cevap verecektir...



Birkaç söz de güzel insan, ''19''a gitsin. Futbolun ve profesyonelliğin asalet ile buluşmasına en güzel örnektir. Topu ayağına her aldığında bir sanatçı kadar hassas davranan, bir profesör kadar ince düşünen ve bir asilzade gibi asaletli duran başka bir oyuncu var mıdır, bilemiyorum. Onun neler yaptığından öte duruşu bile yeterlidir. Galatasaray'ın antrenmanlarına katılması bile ayrı bir olaydır. Bir futbolcu için olabilecek en güzel örneklerden biridir. Hem bir futbol dehası hem bir asalet simgesi hem bir profesyonellik örneği hem de iyi bir aile babası. Onun ile ilgili ne yazsak az ve boş gelir... Futbolu burda bırak be ''Büyücü''...

Frank ve ekibine de selamlar olsun...


Rüya ile gerçeklik arasında yaşamaya devam ediyoruz...

11 Ağustos 2009 Salı

Heyecanımız yarıda kaldı(!)


Evet üzücü bir haber ile heyecanım yarıda kaldı. Macaristan'daki kazadan sonra Massa'nın sezonu kapattığı söylenmişti. Ferrari'de yetersiz antrenman pilotlarını koltuğa oturtmak yerine ''Efsane''yi geri çağırma yoluna gitmişti. Ve de Schumi'nin geri döneceği haberleri ortamda canlılık yaratmıştı.

Schumi'nin F1'i bırakmasının ardından F1 heyacanının kaybolduğunu söyleyenlerin sayısı az değildi. Zira Schumi bu sporun tartışmasız efsanesiydi. Ancak bu heyecan gelen son haberle bozuldu. Schumi F1'i bıraktıktan sonra motosiklet merakı içine girmişti. Geçen sene de bir kaza geçirmiş ve boynundan ciddi şekilde sakatlanmıştı. Sağlık raporlarında da Schumi'nin bu sorununun devam ettiği ve yarışmasının riskli olacağı söylenmiş. Malum F1'de virajlar, stres falan derken boyun bölgesine baya yükleniliyor. Bu da tehlikeli bir durum oluşturuyor.

Heyecan kısa sürdü.

Schumi'ti tekrar kırmızılar içinde görmek çok güzel olacaktı(!) Ama olmadı...

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Gaziantepspor 2-3 Galatasaray


Özlediğimiz futbol heyecanına yeniden kavuştuk. Ligimizi yerden yere vuruyoruz, beğenmiyoruz ancak olmadan da olmuyor...

Galatasaray, Gaziantep gibi ligin dişli takımlarından birini 3-2 yenerek başladı. Her ne olursa olsun lige iyi başlamak çok önemlidir. Hem moral açısından hem de geleceğe bakma açısından. Ayrıca başlangıç olarak da ortaya konan futbol kötü değildi. Hele hele Rijkaard ile yeni sulara yelken açan bir takım için...

Tartışmasız yazı en hareketli geçiren takımdı, Galatasaray. Baktığımızda Rijkaard-Neeskens-Albert Roca gibi Barcelona'da çalışmış bir teknik ekibi getirdiler takımın başına. Bu çok önemli bir balangıçtı. Geçen sene Skibbe'nin eleştirilmesindeki en büyük neden geriye bakıldığında kariyerinin zayıf olmasıydı. Bu da yapılan eleştirilerin dozajını arttırıyordu. Takım içi otoriteninde iyi olmadığı söyleniyordu. Ancak bu sene oyuncular kulübeye baktıklarında Rijkaard ve Neeskens gibi futbol efsanelerinden oluşan bir ekip görecekler. Bu onların performanslarını da etkileyecektir. Buna her ne kadar zayıf bir rakip olsa da Netanya maçının rövanşı örnek olarak gösterilebilir. Oyuncular erken skoru bulmalarına rağmen teknik ekibin gözüne girmek için oldukça gayretliydiler. Ayrıca medyada Skibbe'ye yaptığı eleştirileri(hoca değil vs.) Rijkaard'a biraz zor yapar. Adamın geçmişine baktığında hem oyunculuk hem teknik adamlık kariyeri olaarak bu ülkeye gelmiş belki de bir numaralı adam. Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu ve Barcelona sistemini canlandıran teknik adam apoletini taşıyor. Bu büyük bir avantaj. Tabi geçen sene Korkmaz ile biraz çöküntüye uğrasa da Skibbe'nin temellerini attığı pas ve alan savunmasına dayalı sistemin kalıntıları ve oyuncular üzerinde aşinalığı var...

Bunun yanında oyuncu transferi konusunda da yine en can alıcı hamleleri yapan takım, ''007 Haldun'' ile Galatasaray'dı. Ki transferin henüz bitmediğini defansif anlamda eksiklikleri gidermek için transfer(ler) yapılacağı da söyleniyor. Elano ve Keita başta olmak üzere Gökhan, Mustafa Sarp ve Leo önemli transferlerdi. Ve eksiklikleri giderebilecek doğru hamlelerdi. Başta pek tatminkar karşılanmayan Sarp, Zan ve Leo transferleri Elano ve Keita'nın mali olarak gelmesine belki de zemin hazırladı...

Maça gelecek olursak Galatasaray ilk 30 dakika gerçekten iyi bir oyun oynadı. Oyunu kontrolü altında tuttu., rakibe tehlikeli ataklar yapma imkanı vermedi, temkinli oynadı. Bu süreçte gollerin gelmesi de önemli bir olaydı. Bu oyun maçın geneline yayılmadı. Galatasaray belki oyunu çok domine etmedi ancak bunda hava faktörü ve yeni sistem faktörü de etkiliydi. Zamanla iyi oyunun oynanacağı süreler de artacaktır.

Defansif anlamda Sabri ve Gökhan insanlarda şüphe uyandırıyor. Açıkçası bunu normal karşılıyorum. Sabri kaç seneden beri sağ bek oynuyor ancak bir türlü defansif özelliklerinin üstüne koyamadı. Bunun yanında az buçuk var olan hücum özelliklerini deköreltti. Şimdi elinde tek silahı hızı var. Rijkaard'ın da Sabri'yi oynatmasındaki en önemli etken budur zaten. Defansın arkasına kontaralarda ayılabilecek topları engellemesi ve bindirmeler yaparak hücuma çeşitlilik katması. Ancak Sabri'nin defansif hataları gerçekten insanın sinirini oynatıyor. Zaman içersinde maç formunu yakaladığında Uğur'un o bölgeye yerleşmesi bir olasılık. Fakat bu sistemde beklerden birinin hücuma devamlı katılması ve hızlı olması esas olduğundan Sabri ile devam edilme olasılığı da oldukça yüksek. Gökhan için aslında kötü şeyler söylenemez. Elinden geleni yapmaya çalışan, gayretli bir stoper. Ancak yanında aynı ipte bir oyuncu olunca ve bu oyuncu birkaç gömlek daha üst düzey olunca göze çarpıyor. Gökhan ile Servet aynı karakterde oyuncular olunca benzer hareketleri ve koşuları yapıyorlar. Milli Takım'da uzun süredir oynamalarına rağmen aralarındaki uyumun üst düzey olduğunu söyleyemeyiz. Servet'in yanına zaman içersinde yeni bir transferin yada sağlıklı bir Emre Güngör'ün gelebileceğini düşünüyorum. Emre kısa mesafede hızlı bir şekilde dönüş yapabilen bir oyuncu hem de Servet ile birbirlerini tamamlayabilecek tarzda oyuncular. Zaten bu uyumu son şampiyonlukta yarım sezonluk performansta görebiliyoruz...

Orta sahada bulunan Sarp-Ayhan ikilisi ise kötü değillerdi. Ancak orta sahada Gaziantep ile baş etmekte zorlandılar. Bunda hem sıcak havanın hem de sezon başı olmasının etkisi vardı. Gaziantep'in ileri üçlüsü savunmayı zorluyorlardı. Ancak o kadar net pozisyonlar bulduklarını söyleyemeyiz. Gollere baktığımızda biri müthiş bir vuruştan diğeri Sabri'den geldi. Sarp-Ayhan ikilisi ayrıca pas trafiğini yönetme konusunda da etkili değillerdi. Önemli olan pası doğru yere hızlı bir biçimde vermektir. Eğer bu tarz topu tutup, dönüp pas verme işine devam ederlerse çok iyi olmaz.

Kanatlar ise o kadar iyi değillerdi. Tabi Aydın hafta içi oynanan maçta 90 dakika ortaya koyduğu tempodan sonra bu sıcaklıkta Aydın'dan benzer performans göstermesini beklemek Aydın'a haksızlık olurdu. Keita da henüz tam hazır olmamasından dolayı kanat etkinlikleri sınırlı kaldı. Buna rağmen Keita'nın topu ayağına her aldığında dikine oynamaya çalışması, rakibinin üzerine üzerine gitmesi, hızı ve tekniği ilerisi için oldukça iyi sinyaller verdi. Bu sene Keita'nın Galatasaray'da çok iyi işler yapacağı aşikar. Çok önemli bir oyuncu. Ayrıca maç içinde de biran korkuttu. Ancak daha sonra oyuna devam etmesi herkesi sevindirdi(Antep taraftarının yaptığı terbiyesizliğe fazla değinmek istemiyorum).

Takım olarak üst düzey oynamasa da Galatasaray'ın galibiyetindeki temel etken ''Kaptan'' idi. Arda gerçekten sorumluluğunun bilincinde, takıma faydalı olmayı ve kazanmayı düşünen gerçek bir lider. Attığı godleki koşusu gerçekten önemliydi. Bir forvet arkası oyuncunun yapması gereken koşulardan biriydi. Arda'nın bu sene asistlerinin yanın da gol sayısının da çift hanelerde olacağını düşünüyorum. Ayrıca bu sene başladığı korner ve duran topları iyi kullanma özelliği de devam ediyor. Baros ise etkisiz gibi görülse de yine ileride didinen, mücadele eden bir yapısını sürdürdü. Gol atmasının yanında Baros'un yaptığı koşular, rakibi yorması, didinmesi Galatasaay için son derece önemli. Gönderilmesi gündemde olan Nonda'nın da Netanya maçının ardında bu maçtada skor üretmesi iyiye işaret. Yetenek, tecrübe ve oyun bilgisi baz alındığında bu ligin en iyi forveti olduğunu söyelemek güç değil. Önemli olan fiziki durumu. Eğer bu konuda bir istikrar yakalarsa önemli roller üstlenecektir...

Gaziantep için birkaç söz etmek gerekir. Antep hücum anlamında ligin iyi takımlarından biri olacağını gösterdi. Julio-Tabata-Beto üçlüsü can yakmaya aday. Orta sahada Murat Ceylan gibi bir oyuncuları var. Bunun yanında Portekizli teknik adam Couceiro da Antep için önemli bir şans. Couceiro bu sene Antep'e iyi bir futbol oynatacaktır. Ancak savunma konusunda ciddi sıkıntıları olacaktır. Stoper ikilileri birbirin kopuk ve uyumsuz. Özellikle Deumi Allah'a emanet gidiyor. Bekleri de hücumcu oyuncular. Savunma yönerli kuvvetli olmayan orjinleri kanat oyuncusu olan oyuncular. Mehmet Yozgatlı'yı sağ bek, Olcan'ı sol bek oynatmak ciddi rakipler karşısında onları kötü pozisyonlara düşürebilir. Ancak tehlikeli hücum silahları ile önemli işler yapacak ve zevk veren bir futbol oyanayacaktırlar...

Bu arada ufak ayrıntıları da söylemek gerekli. Rijkaard'ın her golden sonra heyecanını ve azmini görmek çok güzel bir olay. Ayrıca maçın bitiminde oyuncularını soyunma odası girişinde karşılaması ve tek tek tebrik etmesi ne kadar özeli bir adam olduğunun göstergesi...

Frank gerçekten güven veriyor...

Galatasaray gün geçtikçe daha da iyi olacaktır...

8 Ağustos 2009 Cumartesi

Bekleriz be Tobi(!)


Hayatımda hiçbir oyuncunun sahalara dönmesini bu kadar istemedim...

İlk geldiği gün ve sırtına ''6'' numaralı formayı geçirişi hala hatırımda. 2007'nin yazında gelmişti. Kalli ile yeniden yapılanan Galatasaray'ın en önemli isimlerinden biri olacaktı. Baktığımızda o kadrodan Servet, Emre Güngör, Hakan Balta, Uğur, Barış vs. gibi oyuncuların günümüzde de olduğunu görüyoruz. Ancak belki de istikrarı ile bu günlere en rahat ulaşması beklenen adam bir türlü aramıza dönemiyor...

Bunun nasıl bir açıklaması vardır, bilmiyorum. Bu adam Galatasaray'a gelenen ciddi sakatlık geçirmemiş, istikrarlı bir adamdı. Şimdilerde ise müzmin sakat yaftası yapıştırılıyor. Bir kere müzmin sakat olması için bir bölgeden üst üste sakatlıklar geçirmesi gerekiyor. Tobi ise bırakın bir sporcuyu bir insanda nadir görülen hastalıklardan birine yakalanarak, kalça ile ilgili problemi nedeniyle yıllarını heba etti. Onun dönmesini en çok profesyonelliği, oyun bilgisi için istiyordum. Türk Futbolu o ve onun gibilerden birşey öğrensin diye istiyordum. Türk Futbolu'na Kewell, Rijkaard, Neeskens profesyonellik adına bir lütuf ise Tobi de bu kategoridedir. Yıllardan beri sadece oyunun tek yönünü oynayan oyuncu olarak görülen ön libero kavramanın gerçek anlamını göstermesi için Tobi'nin geri dönmesini bekliyordum. Herkesin ön liberonun bir kesiciden öte takımın ataklarını yönlendiricisi olduğunu kavraması için bekliyordum...

Netanya maçında mor forma altında onu gördüğümde çok mutlu olmuştum. Ama bu mutluluk malesef uzun sürmedi ve bir menisküs bizi ayrı bıraktı Tobi'den...

Ancak beklemeye devam...

7 Ağustos 2009 Cuma

Emin adımlarla: Galatasaray 6-0 Netanya


İlk Netanya maçının ardından bu maçın fazla bir önemi kalmamıştı. Ancak yine de iyi bir hazırlık maçı olacaktı. Ve Rijkaard'ın talebelerinin pratik yapmalarına ve planlarını realiteye dönüştürmelerine imkan verebilecek bir maç olacaktı. İlk etapta sıkıcı gibi geçeceği düşünülse de oyuncuların Rijkaard'ın gözüne girme çabaları ve ciddiyetleri bizim de umutlarımızı arttırdı...


İlk Netanya maçında oynayan Servet, Sabri, Gökhan Zan, Mustafa Sarp, Kewell, Baros ilk 11'de yoktu. Rijkaard bu maçta sezon içinde sık sık rotasyon içinde kullanacağı talebelerinin neler yapabileceğini görmek istiyordu belki de. Rijkaard'ın öğrencileri de hocalarının yüzünü güldürdü ve diğer oyuncuları aratmadılar. İlk okul öğrencisinin hocasının gözüne girmek için yaptığı hareketler gibi ciddiyetlerini kaybetmeden yeteneklerinden bir demet sahaya sunuyorlardı. Ve uçuşa hazırlanan Rijkaard'ın Galatasaray'ının önemli parçaları olacağını gösteriyorlardı.

Takımın başında sahaya mor formalı ''Kaptan'' Arda Turan çıkıyordu. Tribünlerde de ara ara yükseliyordu ''Büyük Kaptan'' sesleri. Gerçekten de yakışıyordu. Saha içindeki duruşu, ciddiyeti, arkadaşlarını yönlendirmesi... Bunun yanında ''Boşuna Lincoln ile falan uğraştınız, asıl 10 numara benim'' dercesine oynadığı futbolu ve birden repertuarına kattığı kornerler var. Tabi Rijkaard ile birlikte duran toplar daha iyi çalışılıyordur. Ancak ''Kaptan'' gerçekten bu işi yi yapıyor. Maç içinde onunla beraber PAF Takım'dan arkadaşları Aydın ve Uğur'u da görmek çok güzel bir olaydı. Alt yapıdan gelmiş 3 oyuncumuz Ali Sami Yen'de çatır çatır futbollarını oynuyorlardı...

Dedik ya bu üçlüyü sahada görmek çok ayrı bir olay. Uğur'u sakatlığından ötürü, Aydın'ı ise bir türlü istenilen seviyeye gelememesinden ötürü o forma altında göremiyorduk. Aydın belki de son şansını kullanıyor Galatasaray'da. Ve bu son şansı kullanabilmek için teknik direktörünüz kim olsun deselerdi, heralde Rijkaard bu listede başlarda yer alırdı. Rijkaard'ın Aydın için büyük bir fırsat. Ve şuana kadar Aydın işi fena götürmüyor. Galatasaray forması altında en iyi maçlarından birini belki de en iyisini oynadı. Kendisini izleyenler ''Rijkaard ve ekbinin eli değmiş'' demekten kendini alamadılar. Aydın her aldığı topta olumlu işler yaptı. Her kestiği orta rakibin defansının feleğini şaşırtı. 2. viteste giderken 5. vitese takma olayını izlemeyeli baya olmuştu, Aydın'dan. Ancak Aydın dün gece yeteneklerinden kısa bir demet izlettirdi, izleyenlere. Aydın ''yetenekliydi ama olmadı'' yaftasını yememek için son senesini geçiriyor. Ve bu sene olayın daha ciddiyetinde görünüyor. Aydın hiçbir zaman oyun zekası yüksek bir oyuncu olmadı. Zaten onda eğer Arda'nın oyun zekası olsaydı, şuan çok farklı şeyler konuşuyor olurduk. Fakat Aydın'ın Allah vergisi çok özel yetenekleri var. Sorun bu yeteneklerini nasıl kullanacağı yönünde yaptığı seçimlerin yanlışlığıydı. Bu yönü düzeltmesi gerekiyor. Ve dediğimiz gibi Rijkaard bunun için müthiş bir fırsat...

Dün akşam takımın bekleri de iyiydi. Uğur'u 3 numaralı forması ile Ali Sami Yen'de tekrar görmek çok güzeldi. Henüz tam olarak hazır değil. Ancak yüreğiyle oynuyor. Defansif anlamda görevlerini yerine getiriyor. Zaten bir bekin de önceliği bu olmalı. Zamanla formunu bulduğunda hücumsal olarak da daha iyi olacaktır. Dün de zaman zaman yaptığı yerinde bindirmeler, verdiği doğru paslar ile birlikte takdir topladı. Hız anlamında sezon başına göre daha iyi durumda. Fazla süre geçmeden Sabri'den sağ tarafı teslim alacağını düşünüyorum. Balta ise her zamanki standartlarında oynadı. Defansif anlamda güven veren, sistem içinde görevlerini yerine getiren, çıktığında ofansif anlamda da iyi işler yapan bir oyuncu. Sistem gereği sağ taraftan bek hücuma çıktığında geriyi üçlemeyi de iyi yapıyor. Ve sistem içinde Rijkaard'ın en güvendiği elemanlardan biri olacaktır.

Leo-Emre x2'lere ise fazla iş düşmedi. Ancak yine ciddiyetlerini ve konsantrasyonlarını kaybetmeden oyunu sürdürdüler. Uzun pas denemelerinde bulundular. Açıkçası bu konuda Gökhan-Servet ikilisinden daha başarılıydılar. Fakat Emre Güngör'ün maç ritmini henüz yakalayamamasından mıdır bilinmez, ilk geldiği sezonda gördüğümüz uzun pas isabetlerini bu maçta göremedik. Emre bu işi syoperler içinde en iyi yapacak isim. Formunu bulduğunda Servet ile birlikte iyi bir ikili olacağını düşünüyorum. Yeter ki Emre sakatlık sorunu yaşamasın. Zaten sakatlık sorunu yaşamasaydı şu transfer döneminde Servet için konuşulan 7-8 milyon euro bonservis bedellerinin bir benzeri hatta daha da fazlası onun için konuşulabilirdi. Ayrıca Emre Aşık'ın da Servet vari orta sahaya dalışı ve çalımları güzel bir görüntüydü. Leo'ya fazla iş düşmese de oyunu çabuk ve uzun vurmadan başlatması çok önemli. Artık yavaş yavaş takımda ileri uzun oynama devri kapanıyor. Takım sabırlı bir şekilde pas yapmayı öğrenmeye başladı. Her ne kadar teknik kapasiteleri kısıtlı olan stoperlerimiz olsa da onlarda sistemin bilincinde olarak oynuyorlar. Sabırlı bir şekilde paslaşarak, oyunu bir ileriki alana taşıyorlar. Bu anlamda da Tobi'nin görevi çok önemliydi...


Tobi Galatasaray'a transfer olduğunda oldukça fazla seevinmiştim. Çünkü uzun zamandan beri hasretini çektiğimizin bir oyuncu titipydi. İstikrarlı, koşan, oyun bilgisi ve zekası yüksek, top tekniği olan bir adamdı. Dün onu tekrar sahada gördüğümde çok sevinmiştim. Defans ile ileriki bölgeler arasında köprü görevi görüyor, savunma hattını ve orta saha hattını yönlendiriyordu. Sanki 1,5 seneden beri ortalarda olmayan o değilmiş gibi 2 sene öncesinden kasedi sarmaya başlıyordu. Oyunu ile Barış'ın doğru ve kontrollü pas atma alanındaki eksikliklerini de tolere etmeye çalışıyordu. Barış'ın koşan, mücadele eden oyunun yanında Tobi'nin oyun bilgisi ve pas yeteneği olduğunda Galatasaray orta sahası daha da bir canlanıyordu. Ancak 60. dakikada oyundan çıkarkenki yüz ifadesi açıkçası yürekleri ağıza getirdi. Ve sonuç kötü çıkmıştı. Bu mutluluk erken bitti. Geçmiş olsun demekten başka birşey gelmiyor elden...

Keita da hazır olmamasına rağmen Rijkaard'ın kademeli olarak takıma uyum göstermesini sağlıyacak planı doğrultusunda sahadaydı. Takım savunmasına olan katkısı, topu ayağına aldığındaki rahatlığı, hızı, yerinde davranışları, goldeki ustalık işi vuruşu ve taklaları ile akıllardan yer edindi. Elano transferinden sonra biraz geri plana düşse de bu sene Keita'nın taklalarını çok izleyeceğiz. Yerini Kewell aldıktan sonra da kanat işlevselliğimiz devam etti. Kewell yine profesyonelliğin gerekliliklerini en iyi şekilde yaptı. Ayrıca son anlarda meydana gelen olayda da takım içi bir lider olduğunu da tekrardan göstermiş oldu. Onu da izlemek ayrı bir zevk...

''Gecenin Adamı'' sıfatını Barış'ın elinden alan Nonda ise fiziki olarak daha iyi olduğunu gösterdi. Nonda bu ligin en kurt, en tecrübeli, oyun bilgisi ve zekası en yüksek forvetlerinden biri. Hatta birincisi. Ancak fiziksel olarak düşük seviyelerde olması onun takım içindeki pozisyonunu tartışılır hale getiriyor. Dünkü performansı yedeklik için ondan iyisini bulmanın zor olduğunu gösterdi. Shabani bu sene fiziksel anlamda iyi olduğu sürece, rotasyonda önemli işler yapacaktır...


Dünkü maç tabiki bir ölçü olamaz. Ancak pratikte Rijkaard'ın Galatasaray'ının yapabileceklerinin bir parçasını gösterebilir. Umudun olduğunu gördük...

Emin adımlarla yola devam...

6 Ağustos 2009 Perşembe

2288 ile Ali Sami Yen'de...


Bugün Netanya ile oynanacak rövanş maçı için resmi siteden duyuru yapılmış. Maça 2288 yani mor forma ile çıkılacağı ve tribünlerin de bu paralelde olması belirtilmiş.

Mor forma ilk çıktığında tepkiler toplamıştı. Ancak satılan forma rakamlarından anlaşılan bu mor formanın çok tuttuğu. Mor forma geçen sene çıkartılan turuncu formadan 3 kat daha fazla satılmış. Ayrıca çıkan formala içinde de en çok satılan forma durumunda. Dizayn konusunda daha iyi olabileceği düşünülse de renk seçimi gayet iyi. Neden bu kadar tepki gösterildiğini de anlamamıştım. Ancak mor forma amacına ulaştı. Bu formanın çıkışındaki amaç pazarlamaydı ve bu iyi bir biçimde yürüyor. Ayrıca forma da gayet güzel...

Mor forma bugün Netanya maçında görücüye çıkıyor...

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Sezer&Ufuk Sona Doğru(!)


Transfer Dönemi'nin başından bu yana hep yazılan isimlerdi. Ancak transfer piyasasında oluşan fiyatlar yüzünden bu transferler ertelendi. Özer ve Topuz'un FB'ye, İsmail'in BJK'ye yüksek bedellerle gitmesi diğer takımların da oyuncularına yüksek bedeller istemesine neden oldu. Bu fiyatların düşmesi için de böyle bir politika izlendiğini düşünüyorum.

Ancak Sezer ve Ufuk'un geçenlerde gitmek istediklerini açık açık söylemesinden sonra transfer tekrar alevlendi. Artık sona yaklaşıldığı söyleniyor. Eğer bu transferler gerçekleşirse Galatasaray'ın oyuncu rotasyonu daha da iyileşmiş olur. Özellikle Sezer çok önemli bir hamle olacaktır. Orta saha ve hücumda hemen hemen her bölgede kullanabileceğiniz, yetenekli, disiplinli ve genç bir oyuncu. Çok iyi bir alternatif olacaktır. Geçen sene Bank Asya'da gösterdiği performansla zaten bir kademe daha yükseldi. Rijkaard'ın bu sene bol bol yapmayı düşündüğü rotasyon içinde kendine forma şansı bulacaktır.

Ufuk ise Leo'nun ardından Galatasaray'ın ve Milli Takım'ın kalesine geçebilecek bir isim. Orkun ve Aykut'un gideceği düşünülürse forma şansı da bulabilir.

Transferlerin netleşmesini beklemek gerekli, detaylı analizler için...

Milorad yanlış sularda yüzüyorsun(!)


2009 Roma Dünya Yüzme Şampiyonasını geride bıraktık. Phelps bir sürpriz yaşatsa da 5'i altın 1'i gümüş olmak üzere yine yaptı yapacağını. Phelps'in isim olarak arkasında kalsa da Lochte de iyi bir şampiyona geçirdi. Bunun yanında Almanya'dan bayanlarda Steffen, erkeklerde Biederman iyi bir şampiyona geçirdi. Biederman zaten Phelps'i geçerek ne kadar iyi bir yüzücü olduğunu gösterdi. İtalyanların Fede'si Federica Pellegrini de vatandaşlarını yanıltmadı.

100 metre kelebekte yarışma öncesi atıp tutan Cavic, Phelps'e geçildikten sonra da susmamış anlaşılan. Yarışmadan önce Phelps'e ''İstediği mayoyu giysin, onu geçtiğimde mazereti olmasın'' dediği söylenen Cavic, yarışmada dersini almıştı. Son 10 metrede Phelps'in müthiş atağına karşılık verememişti. Yarışmadan sonra da ''Teke tek yarışalım'' dediği söyleniyor...

Benden Cavic'e uyarı! Yanlış sularda yüzüyorsun Milorad! Öyle hale gelirsin ki bir daha suyu görmek istemez olursun.

31 Temmuz 2009 Cuma

Bir Efsane'yi Daha Kaybettik(!)


İngiliz Futbolu'nun en önemli isimlerinden biri olan ''Sir'' Bobby Robson hayatını kaybetti. Kariyerinde sayısız başarı kazanan Robson Barcelona, PSV, Porto, İngiltere Milli Takımı, Newcastle gibi takımları çalıştırdı.

76 yaşında hayatını kaybetti...

Güven: Rijkaard


Maçla ilgili bir analiz yapmaya pek gerek yok. Ancak şunu söylemek lazım ki takım gitgide daha iyi oluyor. Ve Rijkaard'lı Galatasaray güven vermeye başlıyor.

Bir not da kaptan için...

Gerçekten hak ediyor kaptanlığı ve 10 numarayı...

30 Temmuz 2009 Perşembe

Forza Fede(!)



Federica Pellegrini, İtalyanların ''Fede''si...

İtalyanlar ona büyük destek veriyor. Fede de onları yanıltmıyor...

1988 doğumlu olan Fede Roma'da iki tane altın aldı. Hem ikisi de dünya rekoruyla...

Biz de desteğimizi veriyoruz...

Forza Fede(!)

Phelps'i Kızdırmanın Sonu(!)


Michael Phelps...

Yüzme tarihinin en büyük ismi...

Şampiyonların şampiyonu...

Onun için ne söylesek az gelir. 24 yaşındaki bu Amerikalı yüzme tarihinin en büyük ismi oldu şimdiden. Pekin Olimpiyatları'nda aldığı 8 altın madalya ile rekor kıran ve rakipsiz olan gerçek bir şampiyon. Birçok yüzücü onla yarışırken amacı 1.lik değil 2.lik'tir. Çünkü Phelps gerçek bir fenomen.

Geçtiğimiz yıl marihuanna içerken görüntülendiği fotoğraflar sonucu bir ceza almıştı. Aslında bu Phelps gibi örnek gösterilen bir sporcunun kimliğine darbe vurmuştu. Pekin Olimpiyatları'nın tartışmasız en önemli ismi olan bir sporcunun bu şekilde görüntülenmesi kötüydü. Hele ki Phelps gençlere örnek gösterilirken böyle bir olay patlak vermesi, Amerikalıların ve yüzmenin altın çocuğuna yakışmamıştı. Ancak bu Amerika'da birçok gencin sorunu zaten. Daha sonra Phelps bunun bir hata olduğunu söylemiş ve özür dilemişti.

Şimdilerde Roma'da yapılan Dünya Yüzme Şampiyonası'nda izliyoruz ''Büyük Şampiyonu''...

Ancak geçtiğimiz günlerde büyük bir sürpriz gerçekleşti. Phelps 200 metre serbestte geçildi. Gümüş madalyada kaldı. Birçok sporcu buna sevinir ancak Phelps iseniz sevinemiyorsunuz. Phelps uzun bir aradan sonra yarıştığı bir yarışta geçildi. Buna kendisi kadar herkes şaşırdı. Çünkü bu her zaman görülebilecek bir durum değil.

Ardından dün 200 metre kelebek yarışı vardı. Phelps'deki bakışları görünce tırsmadım değil. Çünkü acayip hırslanmıştı. Kendine yediremedi tabi gümüşü. Ve yarışın başından sonuna lider götürdü. Matsuda'nın falan altını aklından geçirmesine izin vermedi.

Phelps'i ilerleyen yarışlarda bakalım neler bekliyor?

Tavsiyem Phelps'i fazla kızdırmasınlar. Yoksa Phelps kontrolden çıkar...

Phelps...

Bir düşün gerçeğe dönüşmesi: Elano(!)


Taraftar artık inler hale gelmişti, gece nöbetlerinden. Ha geldi ha gelicek derken haftalar geçmişti. Van der Vaart'lar, Deco'lar kimlerin ismi yazılmadı ki. Ama sonunda belki de gelme ihtimali onlardan daha zor biri geldi: Elano Blumer. İsmi çıktığında çoğu kişi gibi bende olmaz diyordum. Zira söylentiler peşinde Milan'ın olduğunu da söylüyordu. Ve gerçekten Elano gibi bir oyuncuyu almak için çift hanelere çıkılması gerektiğini düşünüyordum. Ancak tüm bunların yanında bir faktörü atlamışım: Haldun Üstünel. Nam-ı diğer 007 Haldun. Ve bu Haldun Üstünel faktörü Elano gibi bir Brezilya incisini Galatasarayımıza getirdi.

Elano denilince akla hep serbest vuruşlar ve inanılması güç şutlar gelir. Ancak onu tarif etmek için bu yetersiz kalır. Elano o Brezilya kumsallarının rahatlığında yetişmiş birçok oyuncunun aksine ciddi ve disiplinli bir adamdır. Bundan ötürü olsa gerek Premier League gibi fizik güce dayalı bir ligde kendini kanıtlamış bir Brezilyalı'dır. Ancak oraya alışırken içindeki özü kaybetmemişdir. İzleyenlerin topu ayağına yapıştırdığını zannettirecek kadar iyi bir ilişkiye sahiptir topla. Oyunun güzellikleri ile ilgilenen ve Brezilya futbolunun pozitifliği ile mücadeleti birleştiren bir yapıya sahiptir. bunun en büyük kanıtı da dediğimiz gibi İngiltere performansıdır.

Tabi ondan önce Elano'nun Shaktar yılları da var. Elano öyle bir cevherdir ki Doğu Avrupa'da Ukrayna'da dahi parlamayı başarmış bir futbol varlığıdır. Oynadığı futbol ile Ukrayna'da bir güneş gibi parlamış ve Brezilya Milli Takımı'na seçilmiştir. Yeteneklerini bu tarz sert liglerde mücadelesi ile birleştiren Elano, Ronaldinho vb. tarzda yumuşak Brezilyalılardan ziyade Brezilya futbolunun şuanda en iyisi olarak kabul edilen Kaka'nın izinden gitmiştir. Kaka gibi takımı için gerektiği zaman istenileni yapmıştır. Gerektiğinde defansa yardıma da gitmiştir. Bu Brezilyalı futbolun bir eğlence olmasının yanında ciddi de bir iş olduğunun farkındadır.

Elano ile Galatasaraylılar serbest vuruşlarda tekrar heyecanlanmaya başlayacaktır. Koordinatlarını girip hızını ayarladığı serbest vuruşları bu sezon sık sık izleyeceğiz. Bunun yanında oyunun içinde aynı futbol dilini konuştukları Arda, Kewell, Keita, Baros gibi adamlar da olacak. Bu yüzden alışma konusunda da fazla sorun çekmeycektir.

City'de geçirdiği ilk senede takımın bir numaralı opsiyonu olan ve City'nin efendisi olan Elano, City'nin başına geçen ve ortalığa para saçan Arap sahiplerden sonra düşüşe geçti. Alınan pahalı oyuncuların ardından geri plana itilen Elano mutsuz bir hale getirildi. O da kafasına koyduğu ayrılma planlarını bu sene gerçekleştirdi. Rijkaard'ın altında çalışmanın önemli bir faktör olduğunu da söylemek gerekir. Bu transferde tabiki Haldun üstünel'in önemli bir payı vardır. Ancak Elano'yu özellikle Rijkaard'ın istediği ve Elano'nun da Rijkaard faktöründen etkilendiği biliniyor.

Şimdi bu transferin tadını çıkarma zamanı. Bundan sonrası Rijkaard ve teknik ekibin işi. Koltuğumuza yaslanıp uçuşa hazırlanalım...

27 Temmuz 2009 Pazartesi

Tekek Tek Özel - 27.07.2009


Her pazar günü Habertürk'te yayınlanan saat 22:00'de başlayan ve Fatih ALTAYLI-Murat BARDAKÇI ikilisinin sunduğu programın dün akşamki konuğu Nezih UZEL idi. Tasavvuf ve İstanbul Kültür Tarihi konularında uzman olan, aynı zamanda bir müzisyen ve yazar olan Nezih UZEL ile tasavvuf, tarikatlar konuları üzerine konuşuldu. Çoğu zaman bu konuların dışında hoş bir sohbet de gelişti.


NOTLAR

*
Ahilik, esnaflar tarafından oluşturulan tasavvufi yönleri de olan bir lonca teşkilatıdır. Kurucusu Ahi Evren olarak kabul edilmektedir. Osmanlı İmparatorluğu'nun da kuruluş sürecinde önemli bir rol üstlenmişlerdir. O dönemde tam anlamıyla ortaya çıkmamış olan merkezi otoriteyi sağlamada yardımcı olmuşlardır. Oturmuş bir düzenin de oluşmasın da etkili olmuşlardır. Çok güçlü bir yapıya sahiplerdir. Yıldırım Bayezid'in Timur'a Ankara yenilgisinden sonra girilen Fetret Devri'nde Ankara'yı yönetmiş ve ayakta tutmuşlardır. Ancak her zaman Osmanlı otoritesini benimsemiş ve tekrar hakimeyeti sağlamalarını arzulamışlardır. Horasan'dan ortaya çıkan Türk Tasavvufunun temellerine dayanırlar.

* Ahi doktrininde üyeler birbirine çok bağlıdırlar. Kendilerinin dışında toplumun kalkınmasına ve yardımlaşmaya çok önem verirler. Gün boyunca elde edilen gelir 18 dirhemden fazla olduğu takdirde bu halkın malı sayılır ve bağışlanırdı. Ayrıca esnaf birbirlerine yardım ederek, herkesin gelir kazanmasını arzulardı. İhtiyacından fazla para haram olarak kabul edilirdi.

* I. Dünya Savaşı bir propaganda savaşı mahiyetindedir. Yalanlarla sürdürülmüş ve toplumların kandırılmış olduğu bir savaştır. Savaşın uzamış olmasının sebebi de budur. Avrupa'da sadece üst bir kesmin haberdar olduğu bir savaştır. Herkes savaşı istediği gibi göstermiştir. Fransızlar, İstanbul'a getirdikleri Müslüman Senegalli askerlere Türklerin camileri yıktığını söylemiştir. İstanbul'a geldiklerinde camilerde ezan okunduğunu gören bazı Senagalliler intihar etmişlerdir. İngilizler de Hintli Müslümanları Türkler camileri yıkıyor diye kandırarak savaşa getirmişlerdir. Şerif Hüseyin de, Türkler orucu yasakladı diyerek bize karşı propaganda yapmıştır.

* İstanbul'da 3 tane dergah sürekli açık kalmıştır. Zaman zaman isimleri değişse de faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Bu dergahlar sadece bir zikr yeri değil, aynı zamanda bir eğitim yeridir. Dergahlar geleneklerini sürdürmüşlerdir.

* Cumhuriyet döneminde tekkeler kapatılmıştır. Bu kararın yanında tekkelerde görevli olan kişilerin ünvanları da alınmıştır. Vakıfları kapatılmış ve resmi olarak ortadan kalkmıştır. O zaman tekkelerin yaşayan şeyhleri ise ölene kadar burada kalabileceklerdi. Osmanlı döneminde tekkelere belirli bir ücret verilmekte idi. Bu ücret yeni ortaya çıkmış bir devlet için çok gelecekti. Laik bir devletin bu ağırlığı taşıyamayacğı düşüncesiyle kapatılmıştır.

* Dergahlarda zikirler yapılmaktadır. Bu zikirler adına dergah kurulan kişinin özel duası ile başlar, getirilen salavatlar ile devam ederdi. Daha sonra kelime-i tevhitler başlar, Allah'ın bazı isimleri okunurdu. Bu isimler okunurken insanın içinde bir coşku oluşur ve bir tim ortaya çıkar. Ardından dualar okunur ve biter.

* Mevlana'nın babası Horasan'da önemli bir kişidir. Daha sonra Horasan'dan çeşitli nedenlerle göç etmişlerdir. Afganistan'da iken de Mevlana dünyaya gelmiştir. Mevlana sonraları Konya'ya göç etmiştir. Burada medrese hocalığı yapmıştır. Sözü dinlenen önemli kişilerden biri olmuştur. Birgün bir Kalenderi dervişi ile karşılaşmış hayatı değişmiştir. Daha sonra bu derviş ile sık sık sohbet eden Mevlana'nın içindeki ilahi aşk ortaya çıkmıştır. Horasan tasavvufundan etkilenmiştir. Daha sonraları medreseyi bırakmıştır.

* Sema çok eski bir ritüeldir. Mevleviliğe özgü bir olay değildir. Eski İran dinlerinde ve Orta Asya'da da benzer hareketler görülmektedir. Ayrıca Mevlevi ayinleri de Mevlana döneminde ortaya çıkmamıştır. Mevlana'dan sonra onun izinde gidenleri tarafından ortaya çıkmıştır. Zaman içinde gelenekler ve davranışlar olumuş, kalıcı hale gelmiştir.

* Zikir sırasında öyle bir an gelir ki daha önce bestelenmiş ilahilerin hiçbiri o ana uymaz. O anki ruh hali ile yeni bir ilahi ortaya çıkar. Bu çok özel bir durumdur.

* Bektaşilik de Mevlevilik de Horasan Tasavvufu temellidir. Ancak Mevlevilik de Arap etkisi vardır. Mevlevilik devletin daha üst makamlarında bulunan kişilerde itibar bulurken Bektaşilik daha çok halk kesiminde ilgi görmüştür.

* Ayasofya üzerine birçok rivayet vardır. Bu rivayetler yazılsa bir ansiklopedi çıkabilir. Bunlardan biri; İstanbul'un Fethinden sonra Ayasofya'nın mahzeninde bir falcı bulunmuştur. Bu falcı Bizans İmparatoruna Türklerin İstanbul'u alacağını söylediği için mahzene atılmıştır. Daha sonra Fatih Sultan Mehmet bu kişiye fal baktırmıştır. Bu falda Fatih Sultan Mehmet'e kendisinin kan ile aldığı İstanbul'un torunları tarafından para ile satılacağını söylemiştir.


Ara ara sohbete daldığımdan fazla not tutamadım.

Uğur YILMAZ

26 Temmuz 2009 Pazar

Tarihin Arka Odası - 25.07.2009


Her Cumartesi Habertürk'te 23:15 sularında başlayıp 05:00'e kadar hatta daha ileri zaman dilimlerine kadar süren Tarihin Arka Odası'nda dün konu ''İzmir Suikasti'', ''Ankara Davaları'', ''İttihat ve Terakki'nin Tasviyesi'' idi. Programa İttihat ve Terakki konusunda bilgili bir araştırmacı olan Erol Şadi ERDİNÇ de katıldı. Murat BARDAKÇI ve Pelin BATU'nun bulunduğu programda yaşadığı gecikme nedeni ile Erhan AFYONCU yoktu.

NOTLAR

*
İzmir'de ATATÜRK'e yapılacak suikast girişimi yapılan bir ihbar sonrası engellenmiştir. Gelen ihbar üzerine o dönemin İzmir Valisi Kazım DİRİK harekete geçmiştir. Yapılan baskın sonucu basılan evde birçok silah bulunmuştur. Suikast ATATÜRK İzmir'e girerken yolun darlaştığı bir kesimde bulunan berberden gerçekleştirilecekti. Suikasttaki amaç ATATÜRK'ü ortadan kaldırmaktır.

* Suikast girişimi ile ilgili ihbarı yapan Giritli Şevki'dir. Giritli Şevki, bir kayıkçıdır. Görevi suikasti yapanları daha sonra kayık ile bir adaya kaçırmaktır. Ancak ATATÜRK Bursa'da 1 gün fazla kalıp, İzmir'e gelmeyince Giritli Şevki yakalanma korkusu içine düşüp, bu işten kurtulmak için polise bu durumu ihbar etmiştir. Daha sonra da vali ve emniyet birimleri harekete geçip operasyon düzenlemiştir. Daha sonra Giritli Şevki ödüllendirilip, serbest bırakılmıştır.

* Suikasti planlayanlardan biri de Ziya Hurşit'tir. Ziya Hurşit bir dönem ATATÜRK tarafından milletvekili seçtirilmiştir. ATATÜRK bu girişimin içinde Ziya Hurşit'in de olduğunu öğrenince şaşırmıştır.

* Daha sonra birçok isim gözaltına alınmıştır. Kazım KARABEKİR, Ali Fuat CEBESOY gibi ''Milli Mücadele''nin liderlerinden olan iki önemli kişinin de aralarında bulunduğu birçok isim sorgulanmıştır. Kazım KARABEKİR ilk gözaltına alınma girşiminde İsmet İNÖNÜ tarafından serbest bırakılmıştır. Daha sonra İstiklal Mahkemelerinin isteği üzerine tekrar getirilmiştir.

* Rauf ORBAY, Adnan ADIVAR gibi muhalifler mahkeme sürerken Fransa'da kalmışlardır. Rauf ORBAY, TBMM'ye mektuplar yollamıştır. Bu mektuplarda eğer gelirse bu mahkemelerin kendisini nasıl adil yargılayacağını sorgulamıştır.

* Halis Turgut ve İsmail Canpolat'a mahkeme tarafından 10 yıl kürek cezası verilmiştir. Ancak daha sonra içlerinden biri ''Ben birşey yapmadım. O yüzden ceza almayı kendime yediremem.'' demiş ve diğeri de buna katılmıştır. Bu durumun üzerine İstiklal Mahkemesi tarafından idam ile cezalandırılmıştır. Bu da İstiklal Mahmkemeleri'nin ne denli değişik kararlar verebildiğinin göstergesidir.

* İstiklal Mahkemeleri'nde hak, hukuktan ziyade hakimlerin vicdanı ön plandadır. Zaten İstiklal Mahkemeleri ''Milli Mücadele'' sırasında asker kaçaklarını önlemek amacıyla kurulmuşlardır. Üstün yetkilerle donatılmış ve temyize imkan verilmemiştir. Daha sonraları başka davalara da bakmaya başlamışlardır.

* Dr. Nazım idam edilirken Nesimi'nin yazdığı gazelin bir mısrasını okumuştur. Bu mısra ile rejimin ve hevesin geçici olduğunu söylemek istemiştir. Bu sözler daha sonra bestelenmiştir. Ancak o dönemde yasaklanmıştır. Daha sonra Menderes döneminde bir ortamda Menderes'in isteği üzerine çalınmış ve yasak kaldırılmıştır.

'' Bu ruzgar-i bi mededin inkilabı var ''

* Dr. Nazım, Abdulahmit'in vaatlerine inanmayıp Paris'te kalan İttihatçılardan biridir. Aynı adla devam etmek istemese de İttihat ve Terakki'ye bağlılığını sürdürmüştür. Uzun süre Merkez-i Umumi'de görev yapmıştır. Önde gelen İttihatçılardan biridir.

* Teşkilat-ı Mahsusa bir istihbarat teşkilatıdır. Orduya bağlıdır. Ordunun resmen yapamadığı işeri yapan bir teşkilatıdır. Devleti zor durumda bırakmak isteyen eylemleri engellemeye çalışmışlardır. Bunun yanında İttihat ve Terakki'nin Merkez-i Umumi'sine bağlıdırlar. İstanbul'un olası Yunan İşgali'ne karşı şehri Yunanlılara kolay bırakmamak için Ayasofya'ya dinamit yerleştirmişlerdir. Devletin güvenliğini sağlamak konusunda Tehcir olayında da etkili olmuşlardır.

* Trabzon mebusu Şükrü Bey, ATATÜRK'ün muhaliflerinden biridir. Mecliste sert konuşmalar yapmış biridir. Topal Osman Ağa, Şükrü Bey'in bu tavrı üzerine onu uyarmış daha sonraları da bir yemekte boğdurtarak öldürtmüştür. Şükrü Bey'in oratadan kaybolması üzerine muhalifler ATATÜRK'ü suçlamaya başlamışlardır. Mecliste sert tartışmalar geçmiştir. Daha sonra cesed bulunmuştur. Yapılan soruşturmalar sonrasında Topal Osman Ağa'nın öldürdüğü anlaşılmıştır. Topal Osman Ağa tutuklanmaya çalışılırken teslim olmamış ve çıkan çatışmada ölmüştür. Daha sonra ibret olması açısından meclisin kapısına asılmıştır.

* İttihatçılar ile ATATÜRK arasında bir ayrılık varsa bu İttihatçıların meşrutiyet, ATATÜRK'ün cumhuriyet ve devrim taraftarı olmasından dolayıdır.

* Bab-ı Ali Baskını sıradan bir olay değildir. Eğer başarılı olunamasaydı sonunda ölüm olan bir girişimdi. Zaten İttihatçılar dava uğruna ölümü göze almış kişilerdi. Baskın sırasında Yakup Cemil, Nazım paşa'yı tanımayarak öldürmüştür.

* 150'likler arasında Sevr'i imzalayanlar da vardır. Rıza Tevfik, Reşit Halis ve Hadi Paşa bu isimlerdir. Gıyaplarında vatan haini ilan edilmişlerdir.

* İzmir'de sürdürülen mahkemede eylemi işleyecek olanlar yargılanmıştır. Daha sonra Ankara'da bir siyasi dava açılmıştır. Bu davada diğer kişiler yargılanmıştır. Bu dava İttihat ve Terakki'nin tasviyesi niteliğindedir. İttihat ve Terakki geçmişi ve herşeyi ile yargılanmıştır. Bu dava sonucunda Dr. Nazım, Ardahan Mebusu Hilmi Bey, Cavit Bey gibi İttihat ve Terakki üyeleri yargılanıp, idam edilmişlerdir.

* Daha önce Osmanlı'nın son döneminde, I. Dünya Savaşı kaybedildikten sonra İttihatçılar suçlanmışlardır. Savaşa zamansız ve hazır olunmayan bir şekilde girilmesi konularda suçlanmışlardır.

11 Temmuz 2009 Cumartesi

''Şapkadan Çıkan Tavşan''


Kendisini beğenmem, koçluğunu da beğenmem...

Belki onun döneminde düştüğümüz halden dolayıdır. Ancak ''Şapkadan çıkardığı tavşan''lar ile son yıllarda tekrar gündeme gelmeye başlamıştı, Halil Üner. Daçka ve Kepez'de fena işler yapmamıştı.

Bu sene yine Kepez'in başında. Yaptıkları yabancı transferler de fena değil. Alex Gordon ve Stanojevic'ten sonra geçen sene Selçuk Üniversitesi'nde forma giyen Ekene Ibekwe ile anlaşmışlar.

Bakalım bu sene ''Şapkadan çıkan tavşana'' gerek kalacak mı?

Cavs'te A. Parker Hamlesi(!)


Cleveland da bu sene herşey daha ciddiye alınıyor gibi görünüyor. Geçen senelerde çekinceler nedeniyel bir türlü yapılamayan hamleler Cavs'in başına çok iş açmıştı. Wally'i gözden çıkarmayı bile göze alamayan bir organizasyon durumundaydılar. Daha öncesinde de NBA Finali yaptıkları sene bir türlü yapamadıkları guard hamlesi de var tabii. Ancak bu sene şampiyonluk için hamle yapıyorlar. Yapmak da zorundalar. Zira bu sene de istenilen yerlere gelinemezse, bir daha ki yaz kadrolarında ''King'' de olmayabilir. LeBron'u gelecek yaz takımda tutabilmek adına iyi bir sezon geçirmeleri gerekiyor. Bu çerçevede yazı hareketli geçiriyorlar.

Geçen sene çok iyi bir normal sezon geçirmişlerdi. Herşey yolunda gidiyordu. LeBron önderliğinde herşey güllük-gülistanlıktı. Play-Off'larda ilk iki turda da Atlanta ve Detroit'i süpürmüşlerdi. Orlando serisinin ilk maçına da iyi başlayınca herkes de ''Yüzük Sevdası'' canlanmıştı. Ancak o maçta Orlando'nun geri dönüşü ve Cavs'e attığı tokat herşeyi değiştirdi. Zorlukla karşılaşan Cavs'te herkes bir yerlere saklanmaya başlamış, LeBron dışında direnç gösteren yoktu. Ve seri böyle geldi geçti.

Cavs, Shaq'ı alarak en önemlisi bir ''Winner'' kazandı. Geçen sene zor anlarda LeBron dışında bir opsiyon bulamıyorlardı. Shaq faktörü onları psikolojik açıdan da olumlu etkileyecektir. Shaq'ın bir yüzük daha istediğini düşünürsek LeBron&Shaq kombinasyonu işe yarayacak gibi duruyor. Ayrıca Wallace'den kurtulmak da başla başına bir transfer sayılır.

Şimdi de benche eleman arayışında Cavs. Bunun için uzun olarak Charlie-V ismi geçti ancak Detroit kaptı. Kleiza ve Parker ismi geçiyordu. Parker ile anlaşıldığı yolunda haberler var. Eğer bu gerçekleşirse Cavs önemli bir bench oyuncusu kazanmış olur. Geçen sene bu konuda sıkıntılar yaşamışlardı. Eğer bir de uzun rotasyonuna takviye yapabilirlerse daha da iyi olur. Bu konuda Frye'ın ismi geçiyor. Ancak Frye da sanırım Suns ile anlaşmak üzeriymiş.

Cavs bu sene amacına ulaşabilecek mi? Hepberaber bekleyip, göreceğiz...

14. Yıl(!)


Bugün 1995 Yılının Temmuz ayında yaşanan katliamın 14. yılı

Srebrenica Soykırımı, II. Dünya Savaşı'nın Avrupa'da ardından yaşanmış olan en büyük toplu insan katliamıdır.

Birleşmiş Milletler'in ''Güvenli Bölge'' ilan ettiği Srebrenica. Hollandalı kuvvetlerce güvenliği sağlanan(!) Srebrenica. Dünya'nın gözü önünde katledilen binlerce Boşnak...

Birleşmiş Milletler'miş, ''Güvenli Bölge'' imiş, barışmış, insan haklarıymış... İşte tüm bunların tuzla buz olduğu tarihlerden biridir Srebrenica. Birleşmiş Milletler'in ''Güvenli Bölge'' ilan etmesine rağmen Sırplar tarafından saldırılara uğrayan ve Hollandalı birliklerin çok iyi savunmasına(!) rağmen düşen bir bölge.

Srebrenica, Sırpların saldırılarına dayanmaya çalışan şehirlerden biriydi. Müslüman Boşnaklar tüm özverileriyle şehri savunuyorlardı. Ancak Sırp kuvvetlerine bir yere kadar güçleri yetiyordu. O sırada Birleşmiş Milletler'in Srebrenica ile birlikte birkaç bölgeyi de ''Güvenli Bölge'' ilan etmesi ile olaylar durulur sanılmıştı. Ancak Sırplar, ''Güvenli Bölge''leri bombalamaya devam ediyordu. 11 Temmuz Günü de Sırplar herkesin gözü önünde katliama başlıyordu.

Ve sonuç binlerce Boşnak katledildi. ''Güvenli Bölge'' masalları içinde savunmasız bırakılan Srebrenica'da katliam yapıldı. Daha sonra bu soykırımda payları bulunan Sırplara cezalar verildi. Ancak bu insanlık ayıbı her zaman ortada duracaktır.

Daha fazla söze gerek yok...

10 Temmuz 2009 Cuma

Yakıştı be, Arda Turan #10


Bu yazıyı yazacağım günü az beklememiştim. Hayalimde hep kuruyordum, sırtında o forma, kolunda kaptanlık bandı, Ali Sami Yen'e takımın başında çıkarken... Tabi bu hayallerin daha da ilerisi var. Şampiyonlar Ligi Finali ve kupanın O'nun ellerinde yükselmesi... Hayalin bu son kısmı da elbet birgün gerçekleşecektir. Az söylemedik ''Sizin hayallerinizin bittiği yerde bizim gerçeklerimiz başlar...'' diye. Şimdi biz de o günü hayal edelim ki bir şevk ile o gün için çalışalım. Ama şimdi o hayallerden önce şu günün zevkini çıkartalım...

Galatasaray'ı diğer kulüplerden ayıran bazı şeyler olduğunu hep söyleriz. Bir kere kuruluş amacımızda bir vizyon var. Biz kuruluşumuzdan itibaren farklıyız. Her zaman bu ülkenin ileriye doğru açılan kapısı olmuş bir kültürün son hali olarak ortaya çıkmış bir kulübüz. Hep ilkleri arayan hep ileriye doğru gitmeye çalışan ancak bunun yanında da geleneklerine ve kültürüne bağlılıktan hiçbir zaman taviz vermemeye çalışan bir kulübüz.

Sarı ile kırmızının o müthiş ahengi ile büyülenmiş, bu kültürün bir parçası olmuş, Galatasaray'a bir sevda olarak bakmış birçok isim geldi geçti. Ali Sami Yen'ler, Baba Gündüz'ler, Metin Oktay'lar... Ve daha birçoğu... Onların hayatlarına anlam katan şey Galatasaray'dı. Sarı ile kırmızının büyüsüne kapılmış, bir yolun peşinden gidiyorlardı. Ali Sami Yen ve diğer kurucularımız Galatasaray'ı kurarken bir sevda ile kurmuşlardı. Ve bu sevda daha sonraları nicelerini kendine bağladı...

Daha sonra bu sevdaya çeşitli tarifler getirildi, Galatasaray aşıkları tarafından...

Baba Gündüz;

“Bilirsiniz ki her insanın ayrı bir huyu, ayrı bir karakteri olduğu gibi, her futbol takımının da kendine has bir karakteri vardır. Biz sizlere burada Galatasarayımız’ın huyunu suyunu açıkça ve iyice anlatabilirsek, onu adamakıllı tanıyıp, inşallah senelerce dost geçinirsiniz. Galatasaray bir his takımıdır. Renklerine aşık birbirlerine seven futbolcuların takımıdır. Galatasaray feragat (vazgeçiş) ve fedakârlıklarla çalışacak futbolcuların takımıdır. Galatasaray şımarıkları, kendini beğenmişleri, yalnız kendini düşünenleri sevmez. Kısacası Galatasaray, bir halatı hep birlikte çekenlerin, hep birlikte üzülüp, hep beraber sevinmesini bilenlerin takımıdır.”

Metin Oktay;

"Bence, Galatasaraylılık din gibi, mezhep gibi yerleşmiş köklü bir inançtır. Galatasaray işte bunun icin tercih edilir ve bunun icin her zaman Galatasaraylılığımla gurur duyarım”

Yani Galatasaray sadece bir spor kulübünden ibaret değildir, Galatasaray bir kültürün görünür yüzüdür...

Bir Galatasaraylının Galatasaray'da görev yapması kadar mutlu olabileceği birşey yoktur heralde. Hele de ter akıttığı, gönül verdiği takımın başında kaptan olarak çıkmasının... Bu takımın kaptanları her zaman bu kültürün ve ruhun bilincinde olan Galataray'ın evlatları arasından seçilmeye çalışılmıştır. Cüneyt Tanman, Bülent Korkmaz, Tugay Kerimoğlu, Hakan Şükür, Hasan Şaş ve diğerleri...

Ama hep esas alınan şey Galatasaray'ı temsil etmedir. Şüphesiz bu temsilin de en kusursuz örneği Metin Oktay'dır. Bu kulübün sembol ismidir. Hayatını Galatasaray sevdasına adamış, yaptıkları ile efsane olmuş bir adamdır. Onun için Galatasaray'ın ne demek olduğunu az önce yazdığımız yukarıdaki sözden anlayabiliyoruz. Galatasaray'ın bir spor kulübünden öte olduğunu onun hayatından anlıyoruz.

Şimdi O'nun izinden giden ve O'nu örnek alan, bu takımın alt yapılardan itibaren tozunu yutmuş, Galatasaraylılık ruhunu, kültürünü ve bilncini özümsemiş 22 yaşında bir insan Galatasaray'ın yeni kaptanı oldu. Hem de Metin Oktay ile özdeşleşmiş ''10 numara''lı forma ile.

Yaşından, takımda daha tecrübeli olanların olmasından dolayı kaptanlık verilmesini hata görenler oldu. Belki bir açıdan haklıydılar. Ancak o 22 yaşındaki gencin Galatasaray'ın ''Bayrak Adamı''ı olabileceği şansını kaçırmak olmazdı. Böyle bir futbol yeteneğinin Galataraylı olduğu bir ortamda onu kaptan yapmamak olmazdı. Hem de Galatasaray değerlerini özümsemiş ve takım arkadaşları tarafından sevildiği bir ortamda. Galatasaray'ın da ihtiyacı vardı. Öz evladının o ünvanı alması kadar doğal ne olabilirdi?

Arda şuana kadar yaptıkları ile o sorumluluğu kaldırabileceğini gösterdi. Ayrıca basın toplatısında yaptığı konuşma ile de bu kaptanlığı ne kadar hak ettiğini bir kez daha gösterdi. Takımda belli bir hiyerarşinin olduğunu ve asla abilerinin üstüne söz söyleyemeyeceğini belirtti. Bu da nasıl bir terbiye aldığını ve Galatasaray kaptanlığına ne kadar yakıştığının kanıtıydı...

Arda’yı asla Metin Oktay ile kıyaslamak olmaz. Bizim beklentimiz Arda’nın Arda Turan olarak anılmasıdır. Umarım bu yolda da başarılı olacaktır. Ne mutlu ki Galatasaray kaptanı olmuş. Bunu sonuna kadar hak etti.

Umarım hayalimin geri kalan kısmı da birgün gerçekleşir. Arda'yı Şampiyonlar Ligi Kupası'nı kaldırırken görebiliriz bu takımın başında...

Arda Turan #10